FluentFiction - Turkish

Autumn Breezes and Civic Duties: Connecting in Türkiye

FluentFiction - Turkish

16m 16sNovember 1, 2025
Checking access...

Loading audio...

Autumn Breezes and Civic Duties: Connecting in Türkiye

1x
0:000:00

Sign in for Premium Access

Sign in to access ad-free premium audio for this episode with a FluentFiction Plus subscription.

View Mode:
  • Sarı yapraklar hafif bir rüzgarla dans ediyordu.

    Yellow leaves were dancing with a gentle breeze.

  • Türkiye'de sonbahar, Cumhuriyet Bayramı'yla birleşince, her yer bir başka güzel oluyordu.

    When autumn in Türkiye merges with Republic Day, everywhere becomes uniquely beautiful.

  • Emir, hiç bilmediği bu küçük şehirde, etrafına şaşkın gözlerle bakıyordu.

    Emir was looking around with astonished eyes in this small town he had never known.

  • Sokaklar insanların coşkusuyla doluydu.

    The streets were filled with people’s enthusiasm.

  • Rengarenk bayraklar, kocaman afişler ve her yerde çalan marşlar.

    Colorful flags, huge banners, and anthems playing everywhere...

  • Burası tam bir bayram yeriydi.

    This place was truly like a festival ground.

  • Emir, saatine baktı.

    Emir looked at his watch.

  • Oy verme zamanı yaklaşıyordu ama o hâlâ doğru seçim yerini bulamamıştı.

    It was nearing voting time, but he still hadn't found the right polling station.

  • Sabah, otel odasından aceleyle çıkarak kimliğini unuttuğu için kendine kızıyordu.

    He was annoyed with himself for leaving his hotel room in a hurry in the morning and forgetting his ID.

  • Şehir merkezi oldukça hareketliydi.

    The city center was quite lively.

  • Herkes bir yerlere koşuşturuyordu.

    Everyone was rushing somewhere.

  • Sandık başının olduğu okul bahçesine gelmişti.

    He had arrived at the schoolyard where the ballot box was.

  • Burada birçok insan oy kullanıyor, bazıları tanıdıklarıyla sohbet ediyordu.

    Many people were voting here, and some were chatting with acquaintances.

  • Emir, kalabalığın arasından geçerek bilgi masasını gördü.

    Emir saw the information table as he passed through the crowd.

  • Orada bir gönüllü vardı.

    There was a volunteer there.

  • Leyla, oturduğu masanın arkasında, gelen vatandaşlara yardımcı oluyordu.

    Leyla, sitting behind the table, was helping the citizens who came.

  • Genç, cana yakın bir yüze sahipti.

    She had a youthful, friendly face.

  • Emir tereddütle yaklaştı.

    Emir approached hesitantly.

  • "Merhaba, sanırım doğru yerde miyim?

    "Hello, am I at the right place?

  • Oy kullanmam gerekiyor ama biraz yardımınıza ihtiyacım var," dedi.

    I need to vote, but I could use a little help," he said.

  • Leyla, gülümseyerek cevap verdi.

    Leyla replied with a smile.

  • "Tabii ki!

    "Of course!

  • Elinizde kimlik var mı?

    Do you have your ID with you?"

  • "Emir, kafasını salladı.

    Emir shook his head.

  • "Ne yazık ki unuttum, otelde kaldı.

    "Unfortunately, I forgot it; it's back at the hotel."

  • "Leyla biraz düşündü, sonra parlak bir fikirle gözleri parladı.

    Leyla thought for a moment, then her eyes lit up with a bright idea.

  • "Otel çok uzak mı?

    "Is the hotel far?

  • İsterseniz, bisikletimle gidip hızlıca alabilirsiniz.

    If you want, you can take my bicycle and fetch it quickly."

  • "Emir şaşırmıştı.

    Emir was surprised.

  • Bir yandan bu teklife minnettardı ama bir yandan da çekiniyordu.

    On one hand, he was grateful for the offer, but on the other, he was hesitant.

  • Kısa bir süre düşündü ve Leyla'nın yardım teklifini kabul etti.

    He thought for a short while and accepted Leyla's offer to help.

  • Leyla'nın bisikleti ödünç alarak hızla otele doğru çift pedal çevirmeye başladı.

    Borrowing Leyla's bicycle, he quickly pedaled towards the hotel.

  • Yol boyunca sonbaharın sarı yapraklarının altında hızlıca ilerledi.

    Along the way, he sped beneath the yellow leaves of autumn.

  • Otele vardığında, kimliğini alıp geri döndü.

    When he reached the hotel, he picked up his ID and returned.

  • Bu süreçte Leyla'nın bisikleti sayesinde zaman kaybetmemişti.

    In this process, thanks to Leyla's bicycle, he hadn't wasted any time.

  • Oy verme yerine yeniden ulaştığında Leyla, Emir'i karşıladı.

    When he reached the voting place again, Leyla greeted him.

  • "Nasıldı, yetişebildiniz mi?

    "How was it, did you make it in time?"

  • " diye sordu Leyla.

    she asked.

  • Emir, şükranla gülümsedi.

    Emir smiled with gratitude.

  • "Evet, sizin sayenizde.

    "Yes, thanks to you.

  • Teşekkür ederim, gerçekten çok yardımcı oldunuz.

    Thank you, you were really very helpful."

  • "Leyla gururla başını salladı.

    Leyla nodded with pride.

  • Yardım etmenin verdiği duyguyla yoğruldu.

    She was filled with the feeling of having helped.

  • Emir, oyunu kullanarak Cumhuriyet Bayramı'nın anlamına uygun şekilde vatandaşlık görevini yerine getirmişti.

    Emir, by casting his vote, fulfilled his civic duty in a manner fitting of Republic Day.

  • Emir, o gün Leyla sayesinde, güvenin ve dayanışmanın gücünü bir kez daha anladı.

    That day, Emir, thanks to Leyla, once again understood the power of trust and solidarity.

  • Leyla ise yardımlaşmanın ve başkalarının hayatlarına dokunmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi.

    Meanwhile, Leyla learned just how important it is to help others and touch their lives.

  • Bu deneyim, ikisi için de unutulamayacak bir ders olmuştu.

    This experience had been an unforgettable lesson for both of them.